Şehir Detay
Şanlıurfa ili (kısaca: Urfa ili), Türkiye Cumhuriyetinin Güneydoğu Anadolu bölgesinde doğuda Mardin, batıda Gaziantep, kuzeyde Adıyaman, kuzeybatıda Diyarbakır illeri ve güneyde Suriye sınırı ile çevrelenmiş bir sınır ilidir. Şehrin eski isimleri Ur, Urfa, Orhei, Orhay, Vurhai, Ruha ve Edessa dır. Kurtuluş savaşında gösterdiği başarıların hatırasından dolayı 1984 yılından sonra Şanlı ünvanını almıştır.
Şanlıurfa ilinde merkez ilçeyle birlikte 11 ilçe, 26 belediye, 30 bucak, 1,080 köy ve 1,624 köy altı yerleşim yeri vardır. Ortalama yükseltisi 518 metre olan Şanlıurfa 18,584 (D.İ.E. 1997) kilometrekarelik yüzölçümü ile Türkiye' nin 7. büyük ilidir. Şanlıurfa merkez ve ilçelerinde Türk, Kürt, Arap ve Ermeni kökenli insanlar yaşamaktadır.
Manastırlar
Deyr Yakub (Yakup Manastırı)
Deyr Yakup (Yakup Manastırı), Merkeze 10 km. uzaklıkta, güneyindeki dağların üzerinde yer alır. Halk arasında Hz. İbrahim Peygamberin mücadele ettiği Kral Nemrut’un burayı seyfiye alanı olarak kullandığına inanılır. Bu bölgedeki yapı için, halk arasında “Nemrut’un Tahtı” ya da “Cin Değirmeni” ifadeleri kullanılır.
Manastırın kuzeybatısında bir anıt mezar yer alır. Bu mezar anıtında, doğuya bakan pencerenin altında iki satırlık kitabe mevcuttur. Bu kitabenin ilk satırı Grekçe (Eski Yunanca), ikincisi satırı Pamyra Süryanicesi ile yazılmıştır.
Yazıt, muhtemelen 2. yüzyılın sonuna veya 3. yüzyılın başlarına aittir. Manastırın da bu tarihlerde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Medreseler
Nakibzade Medresesi
Nakibzade Medresesi, Ulu Cami doğusunda bugün ayakta olmayan Eyyubi Medresesi’nin yerine inşa edilmiştir. Yapı üzerindeki kitabeye göre; 1781 (H.1196) tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Medresenin eyvan ve odalarının kuzey duvarında Firuz Bey Çeşmesi bulunmaktadır. Çeşme üzerindeki inşa kitabesinde H.1196(M.1781) tarihi tespit edilmiştir. Bu kitabeden anlaşıldığı üzere medrese ile çeşme aynı tarihte inşa edilmiştir.
Halil-ür Rahman Medresesi
Halil-ür Rahman Medresesi, Halil-ür Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) bitiminde, batı kenarında, yer alır. “Makam-ı Cedd’il Enbiya Medresesi” olarak ta bilinen yapı, mevcut kaynaklara göre Osmanlı dönemine tarihlemektedir. Medresenin inşa kitabesi bulunmadığından yapan ve inşa tarihi ile ilgili kesin bilgi vermek mümkün değildir. “L” şeklinde bir plana sahip olan Halil-ür Rahman Medresesi, düzgün keme taş malzemeden inşa edilmiştir.
Rızvaniye Medresesi
Rızvaniye Medresesi, Halil-ür Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) bitiminde, kuzeydoğu kenarında yer alan Rızvaniye Camii’nin avlusunu çevreler şekilde inşa edilmiştir. İnşa kitabesine göre; Osmanlı Devleti döneminde Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1736 (H.1149) tarihinde yaptırılmıştır. Osmanlıca telaffuz farkından dolayı birçok kaynakta “Rıdvaniye Medresesi” olarak geçmektedir. Medrese, cami avlusunu çevreleyen “U” biçimli bir plana sahiptir. Medrese hücrelerinin önünde revaklar mevcuttur. İnşa malzemesi düzgün kesme taştır. Avlunun kuzey kenarı ortasındaki kubbeli bir dershane mescit bulunmaktadır. Medrese, Rızvaniye Camii ile birlikte 1992-93 yıllarında Şanlıurfa Valiliği Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından restore ettirilmiştir.
Camiler
Şanlıurfa il merkezinde, Arabi Camii, Asım Paşa Mescidi, Behramlar Camii, Çakeri Camii, Dabbakhane Camii, Eski Ömeriye Camii, Hacı Lütfullah Camii, Hacı Yadigar Camii, Halil-ür Rahman Camii, Hasan Padişah Camii, Hayrullah Camii, Hekim Dede Camii, Hızanoğlu Camii, Hüseyin Paşa Camii, Hüseyniye Mescidi, İmam Sekkâki Camii, Kadıoğlu Camii, Kara Musa Camii, Kıbrıs Mescidi, Kutbeddin Camii, Mevlid-i Halil Camii, Mevlevihane Camii, Miskinler Mescidi, Müderris Camii, Narıncı Camii, Nimetullah Camii, Nur Ali Mescidi, Pazar Camii, Rızvaniye Camii, Siverekli Mescidi, Şehbenderiye Camii, Toktemur Mescidi, Tuzeken Camii, Ulu Cami, Yusuf Paşa Camii ve Yeni Ömeriye Camii olmak üzere tarihi değere haiz 36 adet cami ve mescit bulunmaktadır.
Ulu Camii
Cami, şehir merkezinde Divanyolu Caddesinde yer alır. Yapım tarihi belirlenemeyen, "Kızıl Kilise" olarak adlandırılan, eski bir kilisenin yerine inşa edilmiştir. Eski yapıya ait avlu duvarları, sütunlar, sütun başlıkları ve çan kulesi halen mevcuttur.
Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. 1170-1175 yıllarında Zengiler tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kitabelere göre Ulu Camii; 1684, 1779, 1780 ve 1870 tarihlerinde onarım görmüştür.
Mihraba paralel üç bölümden oluşmaktadır. Bunun dışında mihrab önünde bir de kubbe yer alır. Harim kısmında(ana ibadet alanı-iç kısım) dört giriş kapısı yer alır. Son cemaat yeri de dâhil olmak üzere yapıda, üst örtü olarak, tonoz kullanılmıştır. Urfa Ulu Camii plan olarak, Halep Hükümdarı Nureddin Mahmud Zengi tarafından tamir ettirilip bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii’ne benzemektedir. Bu nedenle Urfa Ulu Camii'nin de aynı dönemde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İslam fetihlerinden sonra, sütunlarda kullanılan kırmızı mermerler ve kilise ile ilişkisinden dolayı “Mescid ül- Hamra (Kırmızı mescit)” olarak isimlendirilmiştir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz tonozlarla örülü on dört sivri kemerle avluya açılan cemaat yeri Anadolu'da ilk kez Urfa Ulu Camii'nde bulunmaktadır.
Caminin harim kısmında bir kuyu yer alır. Halk arasındaki bir inanışa göre Hz. İsa’nın, Kral Abgar’a, Havarisi Thomas’la gönderdiği mendil bu kuyuya düşmüştür. Bu nedenle camiinin içindeki kuyunun suyu, şifalı olarak kabul edilir.
Minareye, Cumhuriyet döneminde bir saat eklenerek saat kulesine dönüştürülmüştür. Minare, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi görevini de görmektedir.
Kızıl Kiliseye ait kalın duvarlarla çevrili camii avlusunun kuzeybatı kesimi mezarlıktır. Bu mezarlıktaki türbede, 1823 yılında vefat eden, Halidi Tarikatı’nın kurucusu Mevlana Halid Ziyâeddin Hazretleri'nin küçük oğlu Şehabeddin Ahmet’in mezarı bulunmaktadır. Türbe, yakın zamanda ŞURKAV tarafından restore edilmiştir.
Hasan Padişah Camii
Balıklıgöl civarında, Akarbaşı mevkiinde bulunmaktadır. Urfa Salnamesine göre; Hasan Padişah Camii, 15.yy’in ikinci yarısında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan tarafından 14.yy’ye tarihlenen Tok Temur Mescidi’ne bitişik olarak yaptırılmıştır.
Hasan Padişah Camii, kitabelere göre; 1574’de Osmanlı Sultanı Selim Han döneminde, Şeyh Abdulkadir oğlu Hacı Yakub tarafından onartılmıştır. Yapı daha sonra; 1575, 1585, 1796, 1859 yıllarında tekrar onarım görmüştür. Avlunun kuzeyinde tek şerefeli bir minaresi mevcuttur. Halil’ür Rahman Gölü’nden gelen su, bu caminin avlusundan geçer.
Halil-ür Rahman Camii
Halil ür-Rahman Gölü’nün(Balıklıgöl) yanında yer almaktadır. Cami halk arasında “Döşeme Camisi” olarak ta isimlendirilmektedir. 504 tarihinde Rahip Urbisyus tarafından Hz. İsa Peygamber’in annesi Hz. Meryem adına bir kilise inşa ettirilmiştir. Meryem Ana Kilisesi diye kayıtlara geçen bu kilise, Abbasi Halifesi Me’mun döneminde(813-833), camiye dönüştürülmüştür. Minare, Selahattin Eyyubi’nin Yeğeni El Melik’ül Eşref Muzafferüddin Musa tarafından 1211–1212 yıllarında onarılmıştır. Yapı, Kanuni Sultan Süleyman(1520-1566) döneminde bugünkü halini almıştır. 1810 yılında yapı kapsamlı bir onarım görmüştür.
Nimetullah Camii (Ak Camii)
Nimetullah Camii, Nimetullah Mahallesindeki Ellisekiz Meydanı’nda bulunmaktır. 1500’lü yıllarda Urfa Sancakbeylerinden Nimetullah Bey tarafından inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. Camideki tarihi belirlenemeyen bir kitabede yapı için: “Bu eski ve harabe bir kilise iken tamir edilerek camiye çevrildi” ifadesi yer alır. Firuz Bey adı geçen bu kitabe muhtemelen 1779-1781 arasında hazırlanmıştır.
Harim kısmına(ana ibadet mekânı) girişteki kapı Klasik Osmanlı Portallerinden olup, görülmeye değerdir. Yapı plan özelliği itibariyle Edirne Üç Şerefeli Camii ile benzerlik gösterir. Ana kubbenin bulunduğu orta mekân doğu ve batı yanlarına eklenen yarım kubbelerle genişletilmiştir. Böylece daha fazla cemaatin aynı mekânda ibadet etmesi amaçlanmıştır. Yapıda süsleme olarak; mihrab nişindeki sekizgenlerin oluşturulduğu geometrik süslemeler dikkat çeker.
Silindirik tek şerefeli minare Şanlıurfa’daki en uzun minare olması bakımından önem arz eder. Avluyu çevreleyen medrese odaları 1695 yılında Abbas Ağa tarafından yaptırılmıştır. Avlunun kuzey kısmındaki zeminde bulunan üç mezardan ikisi Nimetullah oğlu Rûz Bey (?-1520) ve Lütfü oğlu Ali Bey (?-1594)'e aittir.
Rızvaniye Camii
Halil-ür Rahman Gölü(Balıklıgöl)'nün kuzey kenarında bulunan cami, 1717(Hicri.1129) yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mihraba paralel ve üç kubbeli olarak inşa edilmiştir. Caminin doğusunda tek şerefeli bir minare yer alır. Harim giriş kapısı iki renkli malzeme kullanılarak yapılmıştır. Harim kısmı(ana ibadet mekânı) her yönden açılan pencereleri ile oldukça aydınlıktır.
Süsleme olarak yapının en ilginç kısmı şüphesiz giriş kapısının Osmanlı kündekari tekniğinin en güzel örneklerinden birine sahip olmasıdır. Ahşap kapı, çivi kullanılmadan geçme ve kakma tekniğiyle yapılmıştır. Kapı üzerinde zengin bitkisel ve geometrik desenler bulunmaktadır.
Mevlid-i Halil (Dergâh) Camii
Mevlid-i Halil Camii, Dergâh Platosu denen alan içerisinde Balıklıgöl civarında yer alır. Mevlid, “kutlu doğum” demektir. Hz. İbrahim Peygamberin yanı başındaki mağarada doğduğuna inanıldığından camiye Mevlid-i Halil Camii adı verilmiştir. Mevcut kaynaklara göre yapı beş büyük evre geçirmiştir. İlk olarak Seleukoslar döneminde alana, bir putperest tapınağı yapılır. Yahudilik döneminde aynı alanda bir havranın varlığından bahsedilir. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, M.S.150 yılında, aynı alana Hıristiyanlar Kilisesi adında bir kilise yapılır. Bizans döneminde bu alana Urfa Ayasofyası inşa edilir. Son olarak İslam fetihlerinden sonra alana cami inşa edilmiştir.
Dikdörtgen bir plana sahip olan caminin, mağara ile arasındaki duvar üzerine camiye dönüştürülürken küçük bir minare yapılmıştır. Ayrıca caminin güneydoğusuna ve kuzeybatı köşesine de iki minare daha eklenmiştir.
Hz.İbrahim’in doğduğu kabul edilen mağaranın giriş kapısı üzerinde ise 1808 tarihli bir kitabe bulunmaktadır. Kitabeden yapının Seyyid Muhammed El Mesud tarafından onarıldığı yazılıdır. Caminin kapısı üzerindeki Şair Natik tarafından yazılmış başka bir kitabede ise mescidin 1852 tarihinde Mahmud oğlu Mahmut Ağa tarafından onarıldığı yazılıdır. Bu kitabelerin yanı sıra avlunun güneydoğusundaki odalardan birinde 1855 tarihinde Ahmet Bican Paşa tarafından diğerinde ise 1885 yılında Derviş Musa isimli bir kişi tarafından onarıldığını belirten yazılar bulunmaktadır.
Caminin avlusu ve avlu kapısı Hacı Müslim Hafız tarafından 1947 yılında halkın yardımı ile yaptırılmıştır. Halk tarafından Mevlid-i Halil Mağarasından çıkan suyun zemzemden sonra en şifalı su olduğu kabul edilmektedir. .
Selahaddin Eyyubi Camii (Aziz Johannes Prodromos Addai Kilisesi)
Şanlıurfa’da Vali Fuat Bey Caddesi’nde (Yeniyol) bulunan bu caminin yerinde 457 yılında yaptırılan Aziz Youhanna (Vaftizci Yahya) Kilisesi bulunuyordu. Selahattin Eyyubi döneminde kısa bir süre cami olarak kullanılmıştır. XIX yüzyılın ortalarında, burada bulunan eski kilisenin üzerine bugünkü yapı inşa edilmiştir. Dönemi itibarı ile bölgedeki en büyük kilise olması dolayısıyla katedral olarak da adlandırılmıştır. Yapı uzun yıllar harap durumda kalmış ve bir ara elektrik santrali olarak kullanılmıştır. 28 Mayıs 1993’te onarımı yapılarak cami olarak ibadete açılmıştır.
Caminin girişi batı yönünde olup, son cemaat yeri de daha önceki kilisenin narteksinden yararlanılarak yapılmıştır. İbadet mekânı oldukça geniş ölçüde pencerelerle aydınlatılmıştır. Yapı üzerindeki pencerelerin kenarlarında kiliseden kalan yarım sütunlar ve birbirlerine dolanmış ejder kabartmaları bulunmaktadır.
Fırfırlı Camii (On İki Havari Kilisesi – Aziz Havariler Kilisesi)
Ali Fuat Bey Caddesi’nde (Yeniyol) bulunan yapı Oniki Havari Kilisesi olarak da adlandırılmıştır. Osmanlı Döneminde yapı üzerinde rüzgar gülü benzeri materyaller olduğundan halk arasında “Fırfırlı Kilise” olarak isimlendirilmiştir. Yapı kilise olarak inşa edilmiştir. Kaynaklara göre Hıristiyanlık açısından büyük önem taşıyan ve Van bölgesindeki Varak Manastırında bulunan “Varak Haçı” 1092 yılında Urfa’ya getirilerek bu kiliseye (Aziz Havariyun Kilisesi) konulmuştur. Caminin mihrabı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre 1956 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir.
Yapı kesme taştan, üç nefli bazilika plan düzeninde yapılmıştır. Yapının batı cephesi ile köşe kulelerinde son derece güzel bir taş işçiliği görülmektedir. Naosun(ana ibadet mekanın) orta nefi(bölümü) kubbe ile, yan nefleri ise tonozla örtülmüştür.
Yapının dikkat çeken yönlerinden birisi de yarım sütunlar ile dış cephelerdeki taş duvarda bulunan bezemelerdir.
Mevlevihane Camii
Haşimiye Meydanı'nın doğusunda bulunan yapı, 18. Yüzyılda Mevlevilerin zikir yapmak üzere toplanması amaçlı Mevlevihane olarak inşa edilmiştir. Kubbesinin dış üst tarafında "Mevlevi Sikkesi" mevcut olup, tekkelerin kapatılmasından sonra cami olarak ibadete açılmıştır. Yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce restore edilmiştir.
Cami kare planlı ve üzeri tek kubbe ile örtülüdür. Yapının batı cephesine bitişik olan çarşı, daha önce kasaplar çarşısı olarak hizmet vermekteyken son dönemlerde yapılan kamulaştırma, restorasyon ve çevre düzenlemeleri çalışmalarından sonra hediyelik eşyaların satıldığı bir çarşıya dönüştürülmüştür.
Eyyub Peygamber Türbesi
Bu beldenin 400 yıldan beri Eyyüb Nebi adıyla anıldığı vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Bağdat seferi sırasında bu köye uğrayarak mezarları ziyaret eden Osmanlı padişahı IV. Murat, çevredeki 17 köyün gelirini bu türbelerin bakımı için vakfetmiştir. Yüzlerce yıldır bilhassa dini bayramlarda ve arife günlerinde bu mezarlar binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Efsaneye göre, Hz. Eyyub'un otururken sırtını dayadığına inanılan büyük bir bazalt taş "Sabır Taşı" ise, türbesinin batısındadır ve ziyaret edilir.
Hz. Eyyûb şifa bulduktan sonra geldiği köye, yani Eyyûbnebi Beldesi’ne geri dönmüştür. Burada uzun süre yaşamış mal, mülk ve evlat sahibi olmuştur. İmtihan öncesi sahip olduğu zenginliğe fazlasıyla sahip olmuştur. Hz. Eyyûb (a.s.)’un 93, bir başka görüşe göre 164 yaşında vefat ettiği rivayet edilir. Hz. Eyyûb (a.s.) Eyyûbnebî Beldesi’ne defin edilmiştir.
Hz. Rahme Hatun Türbesi
Eyyûb Nebî köyü höyüğünün kuzey-batı yönünde, höyüğe 50 metre mesafedeki makam, Hz. Eyyûb'un Hanımı Hz. Rahme'nin türbesi olarak ziyâret edilmektedir.
Hz. Elyesa (A.S.) Türbesi
Hz. Eyyûb (a.s.) türbesinin güneybatısında köye 500 metre kadar mesafedeki makam Hz. Elyesa (a.s.) türbesi olarak bilinmekte ve asırlardır Hz. Elyesa makamı olarak ziyaret edilmektedir.
Şeyh Mes‘ud Türbesi
Şanlıurfa'daki türbelerin en eski tarihlisi olan bu yapı, aslında dört eyvanlı kapalı Selçuklu medreseleri tarzında inşa edilmiş bir medrese yapısıdır. Doğudaki eyvanın alt kısmındaki odada Şeyh Mesut’un mezarı, eyvan içersinde de sandukası bulunmaktadır.
Anıtlar
Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi
Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi, Gaziantep-Diyarbakır-Mardin yolu kavşağındaki park içersindedir. Halk arasında Yol Gösteren Çeşmesi ve ya Çanakkale Şehitleri Abidesi diye de bilinmektedir.
Anıt çeşme, 1917 yılında Mutasarrıf Şehit Nusret Bey tarafından, I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale'de, Mustafa Kemal Paşa ve komutasında savaşan Urfalı şehit ve gazilerin hatırasına yaptırılmıştır. İlk yapıldığı yılda Vali konağı önüne dikilen anıt, 1972 yılında Vali Turgut Sayın tarafından bu günkü yerine taşınmıştır. 9 m. yüksekliğindeki abidenin üzerinde Kafkas yolu, Ankara yolu, Bağdat yolu ve şehir merkezine giden Mustafa Kemal Paşa caddesini gösteren yazılar ve ok işaretleri bulunur.
Bu anıt Mustafa Kemal Paşa henüz Atatürk unvanını almadan Onun adına Türkiye’ de dikilen ilk anıt olması bakımından önem taşımaktadır.
Harb-ı Umumî Şehitleri Anıtı
Şehir merkezinde Hükümet Konağı önündeki dört yolun birleştiği kavşaktadır. I. Dünya Savaşı'nın bütün cephelerinde savaşa katılan Urfalı şehit ve gazilerin hatıralarına 1917 yılında yaptırılmıştır. 8.5 metre yüksekliğindeki anıtın kuzeyinde 2, güneyinde ise 2 kitabe olmak üzere toplam 4 kitabe mevcuttur.
Anıt üzerindeki yazıların tümü, ünlü Urfalı Hattat (Lobut) Ahmet Vefik Efendi tarafından yazılmıştır.
Daha önce, Vilayet binası önündeki bulvarın ortasında ağaçlar ve elektrik direkleri arasına sıkışmış bu anıt, 1983 yılında Urfa Belediye Başkanı Alaattin Turhan tarafından şimdiki yerine nakledilmiştir.
Hızmalı Köprü
Hızmalı Köprü, Karakoyun Deresi üzerinde yer alır. Yapılış tarihi bilinmemektedir. Köprü ayağının doğu cephesindeki kitabeye göre, 1843 tarihinde Muhammet Sait adında bir kişi tarafından onartılmıştır.Köprü üzerindeki gizli su kanallarından, köprünün su kemeri görevini de gördüğü anlaşılmıştır.
2001 yılında doğu cephesi yıkılan bu tarihi köprü Şanlıurfa Valiliğince restore edilmiştir.
Jüstinyen Su Bendi
Jüstinyen Su Bendi, Karakoyun Deresi güzergâhında yer alır. Karakoyun Deresi yapılmadan önce şehir, sık sık su baskınlarına maruz kaldığından halk bu durumu Bizans İmparatorluğa şikâyet eder. Bunun üzerine devlet tarafından şehir merkezinde bir dere yatağı açmak amacıyla çalışmalara başlanır.
Büyük boyutta kesme taşlardan yapılmış, kalın ve uzun olan bu duvar halk tarafından "Kaldırım" olarak isimlendirilmiştir.
Millet Köprüsü
Millet Köprüsü, Karakoyun üzerine inşa edilmiştir. Yapılış amacı derenin bir yamacından Millet Hastanesi'ne (Eski Devlet Hastanesi) geçişi sağlamaktır. Bu amaçla yapıldığından Millet Köprüsü olarak isimlendirilmiştir.
Yapının Urfa tarihi açısından büyük önemi vardır zira Urfa Kurtuluş savaşında Fransızlarla yapılan son anlaşma bu köprü üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşmanın anısına, Urfa kurtuluş mücadelesine katkılarından dolayı kitabeye zamanın Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Saip Bey'in adı yazılmıştır.
Millet Köprüsü 2001 yılında Şanlıurfa Valiliğince restore edilerek taş korkulukları ve döşemesi yenilenmiştir.
Karakoyun Su Kemeri (Jüstinyen Su Kemeri)
Karakoyun Su Kemeri Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasında yer alır. Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından 525 senesinde Karakoyun Deresi’nin açtırılması sırasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Şehir Surları
M.S. VI. Yüzyıla ait yazılı kaynaklarda sözü edilen şehir surlarının ilk inşa tarihi bilinmemektedir. Şehrin etrafını çevreleyen surların büyük bir kısmı, 20. yüzyılın başından itibaren tahrip edilmeye ve yıkılmaya başlanmış, Harran Kapısı, Bey Kapısı’na ait Mahmut oğlu Kulesi ile yer yer duvar ve burç kalıntıları günümüze ulaşabilmiştir.
Çeşitli kaynaklardan Urfa şehir surlarının: güneyde Harran Kapısı, doğuda; Bey Kapısı, Su Kapısı, kuzey batıda; Samsat Kapısı, Saray Kapısı, batıda; Batı Kapısı, Sakıbın Kapısı ve Su Kapısı olmak üzere sekiz kapısının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Harran Kapısı
"Bab el-Harran" olarak da bilinen kapının güneye bakan yüzünde, sağda, 5. yüzyılın başlarına ait Grekçe yazıt parçaları görünen duvar kalıntıları mevcuttur.
Kapının kuzeye bakan cephesinde ise, oldukça uzun bir Arapça kitabe dikkati çeker. Kitabede tarih verilmemiştir.
Kitabeye göre; bu bölüm yani Harran Kapısının kuzey cephesi, Eyyûbi sultanlarından el- Melik'ül Muzaffer Şah(abeddin) Gazi Ebûbekr b. Eyyüb tarafından yaptırılmış olmalıdır. yukarıda bahsedilen kapı inşasının Şah(âbeddin) Gazinin, Meyyâfârıkîn (Silvan) sultanlığı döneminde yapılmış olduğu tahmin edilebilir.
Kitabenin alt bölümlerinde, girişin sağ ve sol üst kısımlarında, boyunlarından zincirli birer aslanı tutan bir kişiyi gösteren kabartma rölyef bulunur.
Beykapısı
Şehir surlarının doğu yönünde yer alan düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş yapıdan, Kısas’a açıldığı için “Kısas Kapısı” veya “Bab el- Emir” olarak kaynaklarda bahsedilmiştir. Beykapısı günümüzde yıkılmış olup Mahmut oğlu Kulesi diye bilinen burçları ayaktadır.
Mahmudoğlu Kulesi
Beykapısı mevkiindeki bu kule Haçlı Kontluğu döneminde inşa edilmiştir. Kulenin doğuya bakan kısmında oldukça yukarıda yan yana üçtaşa yazılmış, beş satırdan oluşan Ermenice bir inşa kitabesi vardır. Kitabede kullanılan tarih Ermeni Takviminin 571. yılıdır. Bu da miladi olarak, 19 Şubat 1122 - 18 Şubat 1123 tarihleri arasıdır. Kule, büyük olasılıkla kitabede geçen tarihte inşa edilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde kapı ağalığı Mahmudoğlu ailesine verildiğinden onların ismiyle tanınmıştır. 24 Mart 1919'da Urfa'nın İngilizler tarafından işgali esnasında, işgal komutanı Beddy tarafından kiralanmak istenmişse de, Kule sahibi Mahmudoğlu Mustafa Ağa tarafından bu teklif tepkiyle karşılanmış ve reddedilmiştir.
Urfa Kalesi
Urfa Kalesi’nin M.Ö. 9500 yıllarına ait neolitik bir yerleşim höyüğü üzerine kurulduğu tahmin edilmektedir. Kalenin yanı başında çıkarılan ve Şanlıurfa Müzesinde sergilenen 11.500 yılık Balıklıgöl Heykeli kale dâhil Balıklıgöl havzasının tarihini bilimsel olarak vermektedir. kale ilgili kabul edilen görüş: M.S. 812-814 yılları arasında Abbasiler döneminde yapıldığıdır. Kalenin üzerindeki korint başlıklı iki sütun Edessa Karalı IX. MANU döneminde, M.S. 240-242 yılları arasında birer anıt sütun olarak yapılmıştır. Kaledeki iki sütunun yükseklikleri 17.25 m. sütunların çevresi ise 4.60 metredir. Urfa Kalesi’nin, üç tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. Urfa Kalesi’nde yapılacak bir arkeolojik kazıda M.Ö. 9500 yılından Osmanlı Dönemine birçok uygarlığa ait kültürel varlık ve bu uygarlıklara ait yapı kalıntıları bulunacaktır.
Gümrük Hanı
Haşimiye Meydanı yakınındadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1563 yılında Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde "Yetmiş Hanı" olarak anılan Gümrük Hanı, Şanlıurfa'daki hanların en güzel ve anıtsal örneklerindendir. Dış cepheleri kaplayan iki renkli kesme taşlardan dolayı “Alaca Han” adıyla da bilinir.
Avlusundan Halil-ür Rahman Gölü'nün suyu geçmektedir. İki katlı bu hanın avlusunda çayhaneler bulunmaktadır. Giriş eyvanının üzeri mescit olarak değerlendirilmiştir. 2001 yılında Rızvaniye Vakfı'nın katkılarıyla Şanlıurfa Kültür, Sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) tarafından restore edilmiştir.
Millet Hanı
Atatürk Mahallesi Kışla Caddesi üzerinde Karakoyun Deresi yanında bulunan bu han Askeri Kışla olarak ta bilinmektedir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine tarihlense de, yapı ile ilgili yazılı kaynak bulunmamaktadır.
Bir zamanlar “Alman Yetimhanesi” olarak kullanılan yapının fotoğraflarında iki katlı olduğu ve güney cephenin batı köşesindeki portal üzerinde bir kitabe, bunun sağında ve solunda birer aslan kabartmasının yer aldığı görülmektedir. İkinci katlar günümüzde tamamı ile yıkılmıştır. Hanın güney tarafındaki avlunun güney kenarı boyunca iki katlı askeri kışla yapısı bulunmaktadır.
Hacı Kamil hanı (çukur han)
Urfa’daki Osmanlı hanlarının güzel örneklerinden biri olan bu han yer seviyesinden birkaç basamak aşağıda olduğundan halk arasında çukur Han olarak bilinmektedir. Batı kapısı üzerindeki kitabede de Hanın 1823 tarihinde Hacı Kâmil tarafından yaptırıldığı yazılıdır.
Han kare bir avluya sahiptir. Zemindeki dükkânların üzerinde önleri revaklı ikinci kat odaları yer alır. Avlusunun ortasındaki betonarme şadırvan, eski şadırvanın yerine sonradan yaptırılmıştır. Eskiden Halil ür-Rahman gölünden gelen su bu şadırvandan akıtılmaktaydı.
Han günümüzde manifaturacı ve terzi esnafı tarafından işyeri olarak kullanılmaktadır.
Mencek Hanı
Kazazlar Çarşısı civarındaki Mencek Hanından ilk defa 1716 tarihli Ayn-ı Zeliha Binti Hacı Ali vakfiyesinde söz edilmektedir. Tam olarak hangi tarihte inşa edildiği bilinmeyen hanın 1373- 1727 yılları arasındaki dönemde inşa edilmiş olabileceği söylenmektedir.
Han düzgün kesme taşlardan yapılmış olup kuzey cepheden, çapraz ve beşik tonozlarla örtülü dehliz şeklinde bir girişi mevcuttur. Kare avlunun doğu, batı ve güney cephelerinde beşik tonozlarla örtülü dörder, kuzey cephesinde iki dükkân bulunmaktadır. Bunların üzerinde revaklı ikinci kat odaları yer almaktadır. Avlunun güneybatı köşesine her iki katta eyvan biçimi verilmiştir.
Yapı günümüzde terziler ve tuhafiyeciler tarafından işyeri olarak kullanılmaktadır.
Barutçu Hanı
Demirci Pazarındadır. Düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kitabesi yoktur. Sakıplar’dan Halil Bey’in haremi olarak da bilinen bu yapı, Gümrük Hanı’ndan sonra Urfa’daki en güzel han örneklerindendir.
Han’a, kuzey cephedeki beşik tonozlu eyvan kapıdan girilir. Kare avluyu çevreleyen tonoz örtülü dükkânların üzerinde ikinci kat yer almaktadır. Çatı ile örtülü ikinci kat odalarının kuzey, güney ve doğuda olanlarının önleri sütunlar üzerine oturan revaklarla çevrilidir.
Topçu Hanı
Şehir merkezinde vilayet binasının batı tarafında bulunan tarihi bir Osmanlı hanıdır. Geçmişte Topçu sınıfına ait bir askeri birliğin burada görevli bulunmasından dolayı buraya "Topçu Hanı" denildiği ifade edilmektedir.
Çarşılar
Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Han civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Eski Kuyumcu Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.
Bu çarşılardan sekiz adedi kapalı çarşı, bir adedi de yeraltı çarşısıdır. Şanlıurfa; İstanbul, Bursa ve Edirne'den sonra kapalı çarşı bakımından Anadolu'nun önde gelen illeri arasında yer almaktadır,
Kazzaz Pazarı (Bedesten)
Gümrük Hanı'nın güneyine bitişik olarak 1562 yılında inşa edilmiştir. 1740 tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesi'nde Bezzazistan adıyla geçen bu çarşının tamir ettirildiği yazılıdır. Kapalı çarşı şeklindeki Bedesten düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Doğuda Han Önü Çarşısı'na açılan ana kapısı, Sipahi Pazarı'na açılan Batı kapısı, Pamukçu Pazarı'na açılan güney kapısı ve Gümrük Hanı'na açılan kuzey kapısı olmak üzere 4 kapısı bulunmaktadır. Batı kapısının, sipahi pazarındaki bir dükkânın bozulmasıyla açıldığı vakfiyesinden anlaşılır.
Çarşıda sağlı sollu iki sıra halinde uzayan dükkânlar bir metre yüksekteyken 1998 yılındaki Şanlıurfa Kültür, Sanat ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV)’nın yaptığı yenileme sırasında yer seviyesine indirilmiştir. Yapı günümüzde yöresel giysi ve aksesuarların satıldığı çarşı olarak kullanılmaktadır. Şanlıurfa Bedesteni Anadolu'da otantik değerini yitirmeyen ender çarşılardandır.
Sipahi Pazarı
Gümrük Hanı'nın batısına bitişik olarak inşa edilmiş, kapalı bir çarşıdır. Gümrük hanı ile aynı tarihte hana gelenlerin hayvanlarının barınması için yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir. Düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş kuzey-güney istikametinde beşik tonozla örtülüdür. Dört kapısı vardır, Kazaz Pazarına açılan kapının bir dükkânın bozulmasıyla gerçekleştirildiği 1741 tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesi’nden anlaşılmaktadır.
1997 yılında Şanlıurfa Valiliğince restore edilen çarşı günümüzde Halıcılar Çarşısı olarak kullanılmaktadır.
Hüseyniye Çarşıları (Bakırcılar Çarşısı)
Çadırcı Pazarı ile Kazancı Pazarı arasında, kuzey güney yönünde birbirine paralel olarak uzanan ve her biri 15'er çapraz tonozla örtülü iki kapalı çarşıdır. Çarşı, 1887 yılında Hartavizâde Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çarşılarda sağlı sollu dükkânların kapılarının üzerinde karşılıklı olarak aydınlatma pencereleri yer alır.
İnşa edildiği yıllarda halı, kilim, keçe ve benzeri yaygıların satıldığı yer olarak kullanılmıştır. Bir ara yemenici Pazarı olarak kullanılmış ve son olarak Bakırcı esnafına tahsis edilmiştir. Çarşılardan biri bakırcılar diğeri ise kuyumcular tarafından kullanılmaktadır.
Kınacı Pazarı
Mençek Hanı’nın batısında yer alan ve kuzey güney istikametinde uzanan bu çarşının kuzey kesimi beşik tonozla örtülü, güney kesiminin üzeri açıktır.
Pamukçu Pazarı
Kınacı pazarının batısına paralel olarak uzanan, beşik tonozla örtülü bir çarşıdır. Kuyumcu ve elbiseci esnafı tarafından kullanılmaktadır.
Boyahane
Pamukçu Pazarı'nın batısına paralel olarak uzanan yeni boyahâne çarşısının altında bulunan bir yeraltı çarşısıdır. Boyahane çarşısının adına H.1153 (M.1740) tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesi'nde rastlanılmış olması yapının o tarihlerde mevcut olduğunu göstermektedir.
Ortasından Halil-ür Rahman suyunun aktığı bu çarşı rutubetli olması, iplik ve kumaş boyama sanatının terk edilmesi nedenleriyle 40 yıl kadar önce kapatılmıştır.
REJİ KİLİSESİ (AZİZ PETRUS ve AZİZ PAULUS KİLİSESİ) :
Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kilisesi olarak kayıtlara geçen yapı, Ellisekiz Meydanı'nın kuzeydoğusundadır. Yapı, 1861 yılında, VI. yüzyıla ait bir kilise kalıntısının üzerine inşa edilmiştir. Kilise, Hz. İsa’nın iki havarisinin anısına inşa edildiğinden onların ismini taşımaktadır. Yapı, 1924 yılına yani Urfalı Süryanilerin Halep'e(Suriye) göç edişlerine kadar, aktif olarak kullanılmıştır.
Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kilisesi, 1924 yılında Tekel idaresi tarafından yapı önce tütün fabrikası sonra üzüm deposu olarak kullanır. Kilise, halk tarafından Tekel kelimesinin Fransızca karşılığı olan Regie (Reji)'den dolayı "Reji Kilisesi" olarak isimlendirilmiştir. Kiliseden çıkarılan yazılı mezar taşları Urfa Müzesi'nde gönderilmiştir. Kilise, Şanlıurfa Valiliği tarafından 1998 yılında restore edilerek, 24 Mayıs 2002 tarihinde “Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi” olarak hizmete girmiştir. Bugün hala çeşitli sosyal etkinlikler için kullanılmaktadır.
Germuş Kilisesi
Germuş Kilisesi, Merkezin 10 km kuzeydoğusunda Germuş dağlarının, eteklerinde kurulan Germuş Köyü’nde yer alır. Köyün bugünkü ismi Dağeteği’dir. 19.yy’de yapıldığı tahmin edilmektedir. Kilise alanı, bir akarsu, bir kilise(Aziz Yakup Kilisesi) ve kilisenin toplantı meydanından oluşur. Kilise, taştan ve iki katlı olarak inşa edilmiştir. Bu köy, Atatürk tarafından Üceymi Sümer Paşa adında Irak kökenli Hamidiye Paşası bir şeyhe hibe edilmiştir. Birinci Dünya savaşında Osmanlı Devletinin Suriye cephesinde önemli yardımları görülen bu Paşa, savaştan sonra Türkiye’ye gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Asıl ismi Üceymi Sadun Paşadır. 1934’ te yürürlüğe giren soyadı kanunuyla birlikte “Sümer” soyadını almıştır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin merkezinde yer alan Şanlıurfa’ya karayolu ile ulaşım, yılın her mevsiminde kolay sağlanmaktadır. Cilvegözü Sınır Kapısı ise 338 km uzaklıktadır.
Havayolları
Bölge içinde Gaziantep ve Diyarbakır'da birer konvansiyonel, Adıyaman, Mardin, Siirt, Batman ve Şanlıurfa’da 5 STOL tipi olmak üzere, 7 havaalanı bulunmaktadır. İl’deki STOL tipi havaalanı 1988 yılında hizmete girmiştir. Sivil kategoride olup þehir merkezine 8 km uzaklıktadır. Terminal kapalı alanı 825 m2 olup yolcu kapasitesi yılda 500.000 kişidir.
Demiryolları
Demiryolu ağı Bölge’deki yerleşmelerin çok azına hizmet verebilmektedir. Ulusal demiryolu ağı bölgeyi iki aks üzerinden doğu-batı doğrultusunda beslemektedir. Kuzeydeki hat Ergani’den bölgeye girmekte, Diyarbakır ve Batman’ı katederek Kurtalan’da son bulmaktadır. Güneydeki hat ise, Narlı’dan başlayarak Gaziantep ve Nizip üzerinden Barak’a varmakta, buradan Akçakale’den Suriye sınırını izleyerek Nusaybin’e kadar ulaşmakta ve Suriye topraklarından geçerek Irak’a bağlanmaktadır.
Şanlıurfa Valiliği
Şanlıurfa Belediyesi
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü
En Çok İzlenenler